Geçmişte imece, bu toprakların en köklü, en onurlu geleneklerinden biriydi. Bir köyde ev mi yapılacak? Tarlada hasat mı var? El birliğiyle, gönül birliğiyle yapılırdı her şey. Kimse kimsenin emeğini suistimal etmez, yapılan iş herkesin yararınaysa “imece” olurdu.
Bugün geldiğimiz noktada ise bu kelime, parlatılmış organizasyonların arkasına saklanan bir reklam sloganı olmaktan öteye geçemiyor. “İmece ruhu” adı altında yapılan etkinliklerin arkasında, gerçek bir dayanışma değil; dikkatle kurgulanmış, yüksek bütçeli algı mühendisliği çalışmaları çıkıyor.
Geçtiğimiz günlerde Alanya’da düzenlenen plaj voleybolu turnuvası da bunun tipik bir örneği. Milyonlarca liralık harcamayla gerçekleştirilen etkinlik, kamuoyuna “İMECE” gibi sunulsa da, sokaktaki vatandaşa değmeyen, popülaritesi düşük, yalnızca belirli bir çevreye hitap eden bir gösteriden ibaretti. Etkinliğin gerçek etkisiyle değil, sosyal medyada oluşturulan imajla gündeme taşınması ise esas niyeti ele veriyor: Gerçek değil, algı yönetmek.
Oysa biz bu memlekette imecenin ne olduğunu çok iyi biliriz.
İmece, halkın yararına yapılan okuldu, sağlık ocağıydı, çocukların geleceğini aydınlatan etüt merkeziydi.
İmece, yolların döküldüğü, suyun taşındığı, yoksula ev yapılan o güçlü dayanışma zinciriydi.
Ve evet, o günlerde bu projeleri yürütenler türlü iftira ve karalamalarla itibarsızlaştırılmaya çalışıldı. Ne gariptir ki bugün, aynı çevreler “imece” kelimesini bayraklaştırmış durumda.
Artık şunu görmeliyiz:
Birlik ve dayanışma, sadece kelimelerle değil, ortak faydaya dönüşen emekle mümkündür.
Ve hiçbir kelime, vatandaşın gözünü boyamaya yetmez.Bir kaç monşerin egosunu tatmin etmek, bir kaç otelcininde cüzdanını şişirmek dışında.
Bu millet, gerçek imeceyi de bilir;
Algı mühendisliğini de, kokusundan tanır.